Anasayfa » Yazılarım » Genel Konular » “Mutluluk ekonomisi” mümkün olabilir mi?
Mutluluk kavramını yaşamdan elde edilen memnuniyet olarak tanımlayabiliniz. Mutluluk, herkes için hayattaki en önemli amaçtır diyebiliriz.
Mutluluk gibi bu kadar önemli bir kavramın, ekonomi gibi önemli bir diğer kavram ile bağlantısı olması da kaçınılmazdır bence. İşte “Mutluluk ekonomisi” kavramı da tam bu bağlantı üzerinden ortaya çıkmış görünüyor.
1974 yılında Richard Easterlin tarafından yayınlanan bir makale ile ekonomi biliminde yeni bir kavram ortaya çıktı. Bu kavrama “Easterlin Paradoksu” denildi ve temeli şöyleydi: Ülkelerin gelirlerinin “artması”, o ülkedeki bireylerin mutluluğunu her zaman “arttırmaz”.
Yıllar boyunca bu kavramla ilişkili birçok çalışma yapılmış, hatta özellikle 2000’li yıllarda bu konudaki çalışmalar artmış. Yani toplumu oluşturan bireyleri neler mutlu eder, bu sebepler her birey ve her toplum için aynı mıdır, zamanla değişim gösterir mi gibi konular araştırılmış.
Araştırmaların sonuçlarına istinaden; toplumlardaki ekonomik gelişimin (milli gelir atışı da diyebiliriz), toplumun temel ihtiyaçlarının büyük çoğunlukla karşılandığı noktaya kadar mutluluk üzerindeki olumlu etkisi artmaktadır. Fakat bu noktadan sonra milli gelir artışının mutluluk üzerindeki etkisi azalmaya başlamaktadır. Yani daha fazla gayri safi yurt içi hasıla elde etmek, daha fazla gayri safi mutluluk hasılası elde etmek için yeterli olmayabiliyor.
Bu konuya ilişkin son yıllardaki en önemli gelişme ise İzlanda, Yeni Zelanda ve İskoçya liderlerinin, “Mutluluk Ekonomisi İttifakı” adı altında bir araya gelmesi ve diğer hükümetleri de aralarına katılmaya çağırması. Amaçları, aşırı tüketime dayalı ekonomik büyüme yerine bireyin mutluluğunun artırılması.
Çevresel faktörlerin daha ön planda olduğu bu yeni ekonomik model, bilim insanları tarafından “planlı küçülme” olarak tanımlanmış.
“Mutluluk Ekonomisi İttifakı” üyesi olan İzlanda Başbakanı Katrin Jakobsdottir, mutluluk ekonomisi hakkındaki bir konuşmasında şu ifadeleri kullanmış: “Kennedy’nin (ABD Başkanı) şu sözlerinin üzerinden 50 yıl geçti: ‘Gayri safi milli hasıla, yaşamı değerli kılan şeyler dışarıda bırakılarak hesaplanır.’ Ekonomik büyüme değerlendirilirken, bu büyümenin nasıl gerçekleştirildiğine de odaklanmalıyız. Çocuklarımız, ‘Gezegeni niye kurtarmadınız?’ diye sorduğunda, ‘kapitalizmi ayakta tutmaya çalışıyorduk’ demek istemiyorum”.
Anlaşılan önümüzdeki yıllarda dünya genelinde ülkelerin yönetimlerinin sadece milli gelirlerini arttırmaya yönelik planlamalar yapmaları yeterli olmayacak, toplumun/bireylerin mutluluğunu nasıl arttırabiliriz diyerek ayrıca planlama yapmaları da (umarım) gerekecek.
Not: Hazır bu konudan bahsederken, şubat ayında TÜİK tarafından yayınlanan Türkiye 2020 yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’nın sonuçlarına da bakalım: Sonuçlara göre, Türkiye’de “mutlu olduğunu” beyan eden 18 ve üzeri yaştaki bireylerin oranı, 2019 yılında %52,4 iken 2020 yılında azalarak %48,2 olmuş. “Mutsuz olduğunu” beyan eden bireylerin oranı ise 2019 yılında %13,1 iken 2020 yılında artarak %14,5 olmuş görünüyor. Yine bu araştırmanın sonuçlarına göre, mutlu olduğunu beyan eden erkeklerin oranı 2019 yılında %47,6 iken 2020 yılında %43,2 oranına azalmış. Kadınlarda ise bu oran 2019 yılında %57,0 iken 2020 yılında %53,1 olarak azaldığı görünüyor.